18 Ekim 2009 Pazar

Hayat Nesneldir

İnsanımız nesnel gerçekleri hiçe sayarak yaşıyor. Hayal dünyalarına kapanıp masallarla avunmaya çalışıyorlar. Korkuyor olabilirler mi? Belki de birileri korkutuyordur onları? Zihinlerine pranga taktılar ve yaşamlarını bir duvara zincirlediler. Çaresiz insanların kulaklarına masallar okudular. Sokaktaki insan yozlaştı, yozlaştırıldı.

İnsanlara yaşamı anlatmak gereklidir ilk olarak. İçinde nefes aldıkları bu dünya nasıl çalışır, anlatmak gerekir. Geceleri gökyüzünde gördükleri yıldızları onların ayaklarına getirmek gerekir. Aksi takidirde masal anlatıcılari yine yazacaklar metinlerini parşömen kâğıtlara ve sunacaklar halkın ürkek zihinlerine. Kayıp bir nesil daha dünyaya gelecek o zaman.

İnsanlara anlatmak gerekir: Soyut hiçbir şey yoktur. Karşımıza çıkan herşey somuttur, nesneldir. İnsan, güneş, elma, aşk, ses, ışık, tarih, liberalizm… Hayali değildirler. İçlerinde dokunamayacağınız bir tanesini bile seçemezsiniz. Hepsi de parçacık hareketlerinin ürünüdür. Hiçbiri insanın algılayamayacağı, ufukta çizilmiş çizginin ötesinde bulunan, anlaşılamaz, ulaşılamaz kavramlar değillerdir. Açıklanabilirler: Bilimin çizdiği mütevazı patikada yol almak yeterlidir. İnsanlar soru sormayı öğrenmelidir.

Bu amaçla, yani bilgiyi insanlara sunma amacıyla yola çıkan kişilerin karşısına birileri (bu kaçınılmaz bir durumdur) engeller çıkaracaktır. Çünkü “o” kişilerin istediği sokaklar korkak, morali bozuk ve düşünmekten yoksun insanlarla doludur. Oysa amaçlarıyla yola çıkan kişiler ellerinde bilim ateşiyle direnmektedirler. Yeri gelmiş yakılmışlardır. Asıldıkları da olmuştur, taşlandıkları da görülmüştür. Ama vazgeçmemişlerdir. Paramparça olmak uğruna kalemleri susmamıştır. Biliyorlardır ki böyle bir durumda susmak kendilerine olan saygılarını yitirmeleridir; parçası oldukları bilim dünyasını kirletmektir.

Donanımlı gençlerin, bilim insanlarının çabalamaktan başka seçenekleri yoktur. Bu topraklarda yapılacak daha çok şey var. Üretmek için, mutlu olmak için…

16 Ekim 2009 Cuma

turuncu

sesin gelmeden önce bana
saçların uzandı sen beklerken kaldırımda

adımlarımı attım sana doğru
gülümsedim gözlerine

uzaklaştıkça
üşütmeye başladı rüzgar

düşündüm

koralp
16 ekim 2009
20:57
bursa

7 Ekim 2009 Çarşamba

dörtlük

boş boş bakıyorum
sen bir anlam ararken gözlerimde
belki de umut ediyorsun
kendine dair bir manzarayı

7 ekim 2009
22:03
bursa

Heretic

Dışlanmışlık... Nefretin doruklarında ve haksızca... Sosyal olmanın gerekleridir aslında hepsi. Kimse seni sevmek zorunda değil; ama varoluşunu kabul etmek durumunda. Kendi hukukunda yaşarken, kimsenin senin insancıl dürtülerini rencide etmeye hakkı yok, bunu unutma...

Doğalı ne kadar oldu ki? Ve bu kısa süre içinde yaşadığın toplumla uzlaşamaz hale geldin. Değer yargılarınız, önem verdiğiniz kavramlar çok farklı. Nesnellik konusunda, inanç konusunda, felsefe açısından... Sen ve içine doğduğun toplum, uyuşamıyorsunuz. Onlar yağmurun insanın yaşaması için yağdığını sanıyor; sense yağmur yağdığı için varolduğunun farkındasın. Klasik ve çürümeye mahkum ereksel nedenselliği tümüyle reddediyorsun; seni saygıyla selamlıyorum.

Evrenin o sonsuz eriminin farkındasın. Materyalist tabiatta neyin nasıl olduğu konusunda çok sağlam düşüncelerin, açıklayıcı yasaların var zihninde. Ama unutma! İnsanlar seni dinlemeyecek! Sen ne dersen de, hangi cümle kurgularını kullanırsan kullan, masallara sahip çıkacaklar ve bir insanı harcayacaklar.

Tarihe yüzeysel veya ayrıntılı olarak bakıldığında bu tür olaylarla çokça karşılaşılır. Senin gibiler, değişimin tarihini, diğerleri ise soykırımların, açlığın, şovenizmin tarihini var etmişlerdir. İnsancıl duygularla sarıldığın sanat ve bilim ile öyle bir savaşın içine giriyorsun ki, bir ortaçağ karanlığı ile mücadele etmekten farksız olacaktır bu.

Temmuz 2005

“Küresel” kelimesi bizimkilere ne ifade ediyor acaba?


“Küresel ısınma, bizi tehdit etmiyor.”

“Kriz bizi teğet geçecektir.”


Çok merak ediyorum ve soruyorum: biz bu dünya üzerinde yaşamıyor muyuz? Yani, başka bir yerlerde nefes alıyoruz, su içiyoruz, ticaret yapıyoruz da bizim mi haberimiz yok?

Dünya kütle halinde fiziksel olarak ısınıyor ama yine o ısınan dünya üzerinde olan Türkiye bundan etkilenmiyor. Zaten o sebeple şehirlerimiz yaz aylarında susuzluktan kıvranıyor. Barajlarımızın doluluk oranının da %40’dan aşağı indiğini görmedim ben canım. Biz bu dünya üzerinde yaşamıyoruz ki, başka bir gezegendeyiz. Küresel ısınma bizi niye etkilesin! Haberiniz yok galiba, çoktan uzaya çıktık biz!

Ve küresel kriz… Şiddetle merak ettiğim bir başka konuda şu: Bizim sanayicimiz, esnafımız kendisine Orion yıldız sisteminden müşteriler bulup krizden kurtulurken dünya devi General Motor bunu nasıl başaramıyor? Öyle ki bu kriz onları delip geçiyor. Çünkü onlar da bu küresel ekonominin içindeler ve uluslar arası iktisadı çalkantılar onları etkiliyor. Dünya’nın bir ucunda banka batsa diğer ucunda fabrikalar kapanabiliyor. Niye? Aynı dünya üzerinde inşa edilmiş ve küresel ekonomi ipleriyle birbirine bağlı kuruluşlar bunlar. Ama tabi kafaları çalışmıyor belli.

Hamdolsun, kriz bakın bizi nasıl da teğet geçiyor.
Velev ki kriz bizi teğet geçmiyor, tadını çıkarmaya baksana! Nerden bulacaksın bu kadar büyük olanını? Sen bardağın dolu tarafını görmek istemezsen sana yapacak birşeyimiz yok. Hem karşında çok ciddi bir tarih yaşanıyor. Otur izle. Niye ses çıkarıyorsun? Gerçekleri söylemek senin neyine? Sanayici sen de bir sus ve spekülasyonlarla ortalığı bulandırma. Zaten sen konuşuyorsun diye kriz bizi etkiler etkilerse. Yoksa ekonomimiz çok sağlam. Hamdolsun.

Birilerinin aklı havalarda… Yere inmek lazım artık. Dünyada işler pek de iyi gitmiyor. Dürüst olup ciddi kararlar almak lazım artık. Yoksa çok büyük açlık, susuzluk, işsizlik günleri arifesindeyiz. Dikkat edin kriz bizi ipe dizip tek tek delip geçmesin!

Kasım 18, 2008

renk

bir renk düşün içinde olmadığın sokaklarında yürümediğin söyle bana, bulabilir misin? aldığın nefesin sebebi olur mu? gözündeki bakışta...