Yazmak
ne zamandan beri keyif verici olmuştur… Bunun yanında yazar kişi ile yaşam arasındaki
bağ ne şekilde oluşmuştur…
Bir
başına kalmışlığın kokusu sinmiş üzerine. Zihninde kendi kendini tekrarlayan
melodiler çürütmektedir seni; sen ki bir kalemin var ettiği doluluğa sahipsin.
Defter sayfası, seni tekrar görmek güzel... Kendimce verdiğim ara sona erdi.
Gerçi “o” bir ara mıydı yoksa bir yazarın duraklama dönemi miydi bilemiyorum.
Sonuç olarak baş başayız şu an ve asıl önemli olan da budur…
Sana
neler anlatacağımı umuyorsun? Kafanda herhangi bir ön görü var mı merak
ediyorum? Ne de olsa uzun zamandır görmüyorsun beni. Biraz farklı gelebilir
sana görünüşüm. Saçlarım daha uzun mesela; belki cümlelerim de derinleşmiştir.
Seni özlemişim.
Bana
söylemek istediğin yüzlerce cümle vardır eminim. Eğer bir tek cümle bile
kuramazsan benim için, susmanı öneriyorum. Öyle bir durumda benim yapacaklarımı
seveceğini düşünmüyorum.
Bir ön
söz kıvamında kabul et bunları. Asıl yaralar bundan sonra açılacak satırlarına…
…
Yalnızlığıma
seni katık ediyorum. İçimdeki çığlık atma isteğimi az da olsa dindirebiliyorsun.
Kalanlar da kandamlası olarak bir çevrim halinde dolanıyorlar bedenimde. Sen
sen ol, sakın içindekileri saklama. Kus etrafa; bırak leke olsun her yer. Yeter
ki nefesin boğazında düğüm olmasın.
Geçen
gün minibüste şöyle bir baktım etrafa, insanlara. Kimsecikler yoktu defter
sayfası. Birer nesne halinde insan bedenleri vardı elbet. Ama kimse yoktu. Bir
kâbusun kendini bulması gibiydi hissettiklerim.
Arkası
yarın kuşağı gibi yaşıyor insanlar. Sırf bu yüzden sana insan olmayı
önermiyorum. Ellerinde boş kutular, kendilerini anlatmaya çalışıyorlar. Oysa
sadece soyunsalar yeter! Tüm çıplaklıkları ile kendilerini ortaya koysalar,
kendi var oluşlarına kendileri bile inanamayacaklar. Bunu onlara anlatmak ayrı
bir konu… Şimdi sunmayacağım onu sana.
Her
sabah ne bulursun kendinde defter sayfası? Ben yanından geçerken ve seni hiç
umursamaz gibi davranırken? İçinden yok olmak geldi mi hiç? Ve ya yok etmek
istedin mi beni? Belki de biterdi dertlerin. Sana sürekli olarak öğütler veren
bir kendini beğenmişten kurtulurdun. Öyle ki narsisliğim hızla yükselmekte.
İçindeki
yalnızlığı ne pencerendeki manzaran çözer, ne de sokakta yürürken yanında
sürünen kalabalıklar. Sen bir “yalnız”sın ve bunu unutmamalısın. Zihinsel
terkedilmişliğin seni kuşatmış durumda. Buna çare olabilecek tek kişi de yok
ortalıklarda. Senin için üzülüyorum.
Duman
çekmek bir işine yaramaz. İstersen hap atabilirsin ama bunun da etkisi kısa
süre içinde geçecektir. Sürekli alkol depolamak da seni sen olmaktan
uzaklaştırıp bir meyhane masasına çevirir, meze tabaklarında kurumuş bir yemek artığı
olursun. Sen en iyisi git ve kendine bir kabuk bul, bir süre saklan ve düşün.
Aksi takdirde sonunu hiç de iyi görmüyorum.
Ön
sözün son sözü de şu şekilde olmalı: Sahip olduğun tınıya sarıl ve asla bırakma
onu (tabiî ki eşek değilsen!).