Defter
sayfası merhaba… Beni unutmuş olabileceğini düşünerek birkaç hatırlatma yapmak
istiyorum:
“Sevgili
defter sayfası, sana bunları yazarken içimdeki salt yalnızlığı anladığını
düşünüyorum. Şöyle bir kaşı saçlarını ve gör: neden hep sana geliyorum bir
şeylere cevap ararken ya da kendi benliğimi yalanlarken?”
“Ayağa
kalk. Silkele kendini; üzerindeki önyargılar yere dökülsün. Rahat bir şeyler
giy ve dışarı çık. Yanına biraz da umut almayı unutma. Tembelliğin ayaklanınca
içinde, umut etmek isteyeceksin.”
“Bana
yaklaşık olarak bir ömür uzaktasın…
Aslını sorarsan bu duruma somut karşılıklar
bulamıyorum; bulmayı da pek istemiyorum. Canımı yakar biliyorum. Senden uzakta
kalmak en iyisi belki de. Sanırım hep bu küçük notlarda dokunabileceğim sana.”
“Kendin
olmak istediğinde, çoğu zaman, şüphe duyarsın yaptıklarından. Böyle yapma! Sen
her şeysin, unuttun mu?”
“Doğunun
en yüksek tepesine çık ve dünyayı izle... Güneşi izle, doğarken ve batarken.
Bulutları ezber et, rüzgârlar onları sürüklerken. Ne yazık ki onlar insanın
gerçeğidir. Çaresizliğin en büyük göstergesidir. Acizliğini gör ve ağla haline.”
“Tarihin
sayfalarını oyna! Kendini anlatışın uzun sürmemeli! Çünkü bu tarih içindeki
yerin o kadar küçüktür ki… Yaşamaya sebep sen! Salt bir var oluş olmamak için
çabala. Acı çeken insanları oyna. Açlık içinde ölüp giden çocuklar ol. Cüzamlı
bir kadın ol; kalbi sevgiliye duyulan aşk ile sıcak. Yaşlı bir maden işçisi ol
ciğerleri kömür.”
“Kime ait
olduğunun farkındasın. Ona dokunmak için can atıyorsun ama kıyamıyorsun aynı
zamanda. İnsanların senin ne büyük bir erdeme sahip olduğunu anlamaları çok
uzun bir zaman alır. Çünkü onlar kendi lanetlenmişliklerinin içinde bireysel
narsisliklerini kurmaya çabalamaktadırlar. İşin en acınılası yanı ise bunu bile
başaramamış olmaları! Sen çok değerlisin, onlar sadece hiçler!”
“elimi
tutmuş şiir yaz diyor bana... belli ki içmiş votkasını yine gece vakti
umarsız... tarih
sayfalarından fırlamışlık kokuyor elleri; bir cinayetin boş rol oyuncusu...
ölüm
kokusu ve yaşam dokusu...”
“Ömrünün
sayfalarını karaladın hep. Eline kalemi her aldığında, başka bir sen can
buluyor gözlerinde. Çok ağır bir iş bu…”
Umarım
yardımcı olabilmişimdir.
İnsanlar
değişmiyor defter sayfası. Eşek kadar olsa da aynı kalıyor. Öğrenemiyorlar; öğrenmek
gibi bir niyetleri de yok. Düşündüklerini, savunduklarını yerle bir eden bir
söz, bir cümle, bir tez her ne çıkarsa çıksın karşılarına umarsızca, akılsızca
ve hatta utanmadan, yüzleri kızarmadan inkâr ediyorlar. Sona doğru yine
kendileri üzülüyorlar, yaşadıkları ve yaşayamadıkları için. Üzülmek ama nasıl
üzülmek… O konuda bile yüzsüzlük diz boyu. Kendilerine bakmadan, geçmişlerini
sorgulamadan, karşılarına kim çıkarsa onu suçlayarak, yargılayarak… Böylelikle
kendi günahlarından arındıklarını sanıyorlar. İşe yarıyor olmalı ki gerçekten
rahatlıyorlar. Anlamsızca ölen her insanın, acımasızca ve yalnız geçen her
ömrün sebeplerinden birisi olduklarını unutuyorlar.
Senin
anlayacağın defter sayfası, öküzlük prim yapıyor artık. Aptallık kazanç kapısı…
Sen ki zamanında bana katlandın sabırla; yeniden başlıyoruz; senden aynı sabrı
ve dirayeti göstermeni bekliyorum.
Şimdiden
teşekkür ederim.