25 Kasım 2012 Pazar

"Defter Sayfasına Notlar - Dönüş" İçin Önsöz

Yazmak ne zamandan beri keyif verici olmuştur… Bunun yanında yazar kişi ile yaşam arasındaki bağ ne şekilde oluşmuştur…

Bir başına kalmışlığın kokusu sinmiş üzerine. Zihninde kendi kendini tekrarlayan melodiler çürütmektedir seni; sen ki bir kalemin var ettiği doluluğa sahipsin. Defter sayfası, seni tekrar görmek güzel... Kendimce verdiğim ara sona erdi. Gerçi “o” bir ara mıydı yoksa bir yazarın duraklama dönemi miydi bilemiyorum. Sonuç olarak baş başayız şu an ve asıl önemli olan da budur…

Sana neler anlatacağımı umuyorsun? Kafanda herhangi bir ön görü var mı merak ediyorum? Ne de olsa uzun zamandır görmüyorsun beni. Biraz farklı gelebilir sana görünüşüm. Saçlarım daha uzun mesela; belki cümlelerim de derinleşmiştir. Seni özlemişim.

Bana söylemek istediğin yüzlerce cümle vardır eminim. Eğer bir tek cümle bile kuramazsan benim için, susmanı öneriyorum. Öyle bir durumda benim yapacaklarımı seveceğini düşünmüyorum.

Bir ön söz kıvamında kabul et bunları. Asıl yaralar bundan sonra açılacak satırlarına…

Yalnızlığıma seni katık ediyorum. İçimdeki çığlık atma isteğimi az da olsa dindirebiliyorsun. Kalanlar da kandamlası olarak bir çevrim halinde dolanıyorlar bedenimde. Sen sen ol, sakın içindekileri saklama. Kus etrafa; bırak leke olsun her yer. Yeter ki nefesin boğazında düğüm olmasın.

Geçen gün minibüste şöyle bir baktım etrafa, insanlara. Kimsecikler yoktu defter sayfası. Birer nesne halinde insan bedenleri vardı elbet. Ama kimse yoktu. Bir kâbusun kendini bulması gibiydi hissettiklerim.

Arkası yarın kuşağı gibi yaşıyor insanlar. Sırf bu yüzden sana insan olmayı önermiyorum. Ellerinde boş kutular, kendilerini anlatmaya çalışıyorlar. Oysa sadece soyunsalar yeter! Tüm çıplaklıkları ile kendilerini ortaya koysalar, kendi var oluşlarına kendileri bile inanamayacaklar. Bunu onlara anlatmak ayrı bir konu… Şimdi sunmayacağım onu sana.

Her sabah ne bulursun kendinde defter sayfası? Ben yanından geçerken ve seni hiç umursamaz gibi davranırken? İçinden yok olmak geldi mi hiç? Ve ya yok etmek istedin mi beni? Belki de biterdi dertlerin. Sana sürekli olarak öğütler veren bir kendini beğenmişten kurtulurdun. Öyle ki narsisliğim hızla yükselmekte.

İçindeki yalnızlığı ne pencerendeki manzaran çözer, ne de sokakta yürürken yanında sürünen kalabalıklar. Sen bir “yalnız”sın ve bunu unutmamalısın. Zihinsel terkedilmişliğin seni kuşatmış durumda. Buna çare olabilecek tek kişi de yok ortalıklarda. Senin için üzülüyorum.

Duman çekmek bir işine yaramaz. İstersen hap atabilirsin ama bunun da etkisi kısa süre içinde geçecektir. Sürekli alkol depolamak da seni sen olmaktan uzaklaştırıp bir meyhane masasına çevirir, meze tabaklarında kurumuş bir yemek artığı olursun. Sen en iyisi git ve kendine bir kabuk bul, bir süre saklan ve düşün. Aksi takdirde sonunu hiç de iyi görmüyorum.

Ön sözün son sözü de şu şekilde olmalı: Sahip olduğun tınıya sarıl ve asla bırakma onu (tabiî ki eşek değilsen!).

renk

bir renk düşün içinde olmadığın sokaklarında yürümediğin söyle bana, bulabilir misin? aldığın nefesin sebebi olur mu? gözündeki bakışta...