21 Temmuz 2013 Pazar

bir yalnız yalnız iken...

Sıcak bir yaz mevsiminin habercisiydi doğan güneş. Haziran sabahları böyle bir sıcağı benimseyememişti hiçbir zaman.

Pencereden odamın içine doğru sıyrılan güneş ışığı dayanılmaz bir bunaltı ortamı yaratmıştı içeride. Dayanamayıp kendimi yataktan dışarı attım. Banyoya gidip buz gibi suyla ödüllendirdim beni hiç yalnız bırakmayan bedenimi. Duştan sonra karar verdim ki kötü gözle bakmamak lazım gülümseyen sabahlara. Dışarı çıkıp şöyle bir dolaştım. Deniz kıyısındaki bir kafede oturdum; hafif bir kahvaltı yaptım. Her şey iyiydi, hoştu ama bazı şeyler farklı gibiydi. Gülümseyişim, yürüyüşüm, konuşurken seçtiğim kelimeler... Bana bir şeyler olmuştu, güzel bir şeyler.

Bunu fark ettiğim an daldı gözlerim uzaklara doğru, denizle gökyüzünün birbirine sıkıca sarıldığı kırılgan ufka... Bazı şeylerden kaçıp gelmiştim buralara. Kaçma ihtiyacı duymuş, yanlışlar yapmış ve kendimi yargılamıştım. Bunun sonunda da gerçekleri görmüştüm galiba ki artık değişmiştim. Bilinmeyen tepelerin ardı artık can ciğer dostlarımdı şimdi. Ve her şeyden önemlisi mutluydum.

Koşarak eve döndüm. Kitaplığıma aç köpekler gibi saldırarak eski günlüklerimi sakladığım yerden çıkardım. Bir fatih edasıyla açtım kapaklarını. Kendime söz vermiştim; geçmiş gerçekten geçmiş olunca zihnimde, dönüp dalga geçercesine çevirecektim bu günlüklerin sayfalarını. Bu sefer ben hükmedecektim onlara.

renk

bir renk düşün içinde olmadığın sokaklarında yürümediğin söyle bana, bulabilir misin? aldığın nefesin sebebi olur mu? gözündeki bakışta...