Dışlanmışlık... Nefretin doruklarında ve haksızca... Sosyal olmanın gerekleridir aslında hepsi. Kimse seni sevmek zorunda değil; ama varoluşunu kabul etmek durumunda. Kendi hukukunda yaşarken, kimsenin senin insancıl dürtülerini rencide etmeye hakkı yok, bunu unutma...
Doğalı ne kadar oldu ki? Ve bu kısa süre içinde yaşadığın toplumla uzlaşamaz hale geldin. Değer yargılarınız, önem verdiğiniz kavramlar çok farklı. Nesnellik konusunda, inanç konusunda, felsefe açısından... Sen ve içine doğduğun toplum, uyuşamıyorsunuz. Onlar yağmurun insanın yaşaması için yağdığını sanıyor; sense yağmur yağdığı için varolduğunun farkındasın. Klasik ve çürümeye mahkum ereksel nedenselliği tümüyle reddediyorsun; seni saygıyla selamlıyorum.
Evrenin o sonsuz eriminin farkındasın. Materyalist tabiatta neyin nasıl olduğu konusunda çok sağlam düşüncelerin, açıklayıcı yasaların var zihninde. Ama unutma! İnsanlar seni dinlemeyecek! Sen ne dersen de, hangi cümle kurgularını kullanırsan kullan, masallara sahip çıkacaklar ve bir insanı harcayacaklar.
Tarihe yüzeysel veya ayrıntılı olarak bakıldığında bu tür olaylarla çokça karşılaşılır. Senin gibiler, değişimin tarihini, diğerleri ise soykırımların, açlığın, şovenizmin tarihini var etmişlerdir. İnsancıl duygularla sarıldığın sanat ve bilim ile öyle bir savaşın içine giriyorsun ki, bir ortaçağ karanlığı ile mücadele etmekten farksız olacaktır bu.
Temmuz 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder